Çeviribilim

26 Aralık 2005

Saliha Paker: Bir Çeviri Tarihi Kur(gula)mak

Prof. Dr. Saliha Paker, Okan Üniversitesi Çeviribilim Seminerleri'nin 26 Aralık konuğuydu. Boğaziçi Üniversitesi çeviribilim kürsüsünde bulunan Prof. Dr. Saliha Paker'in "Bir Çeviri Tarihi Kur(gula)mak Neden Gerekli (Olsun)?" başlıklı konuşması, başlıca kurucularından birinin çeviribilimin Türkiye serüvenini önemli ayrıntılarıyla aktardığı tarihsel bir konuşma oldu. Konuşmasının temel konusunu Türkiye'de çeviribilim tarihi olarak belirleyen Paker, yapılan çevirilerden ve bu çevirileri yapanlardan yola çıkarak bir çeviri tarihini "kurmanın ve kurgulamanın" ne olduğu üzerinde durdu. Öncelikle bir çeviri tarihini kurmak ve kurgulamanın neden gerekli olduğu sorusunu sordu. Paker'e göre, bu soruyu sormak aynı zamanda kişisel bir araştırma sürecinin öyküsüydü: başka araştırmacılarla ilişki ağı içinde yapılan bir araştırma sürecinin öyküsü. "Türkiye'de çeviri tarihi haritasını çözebilmek için, bu süreci üç döneme ayırdım: Birincisi, başlangıç dönemi, 1983-85 yılları. İkincisi, çeviri tarihini kurmayı ve yazmayı zorunlu kılan dönem, 1991-92 yılları. Üçüncüsü, boşlukları araştırarak tamamlama çabasıyla geçen dönem, 1992 yılından sonrası." Bu dönemlemenin ardından Paker, "kurmak ve kurgulamak" kavramlarının sözlük anlamlarını inceledi. "Kurmak" fiilinin 1983 TDK sözlüğü'nde 17 anlamı bulunduğunu, daha sonra buna yeni yananlamların eklendiğini belirtti. Latife Tekin'in "dil kurmak," Enis Batur'un "metin kurmak" gibi özel kullanımlarını hatırlatan Paker, kendisi için "tesis etmek" anlamının önemli olduğu üzerinde durdu. "Çeviri tarihi kurmayı, çeviri tarihi tesis etmek, inşa etmek olarak kullanacağım." 1983 TDK sözlüğü'nde "kurgulamak" fiiliyse yer almıyor, fakat "kurgu" yer alıyordu. "Çeviri tarihine boşluktan başlamıyoruz. 1983-85'ten önce kurgulanmış ve kurulmuş bir çeviri tarihi var. İsmail Habib Sevük, Agah Sırrı Levend, Cevdet Perin gibi edebiyat tarihçilerinin, edebiyat tarihiyle içiçe geçmiş bir çeviri tarihi var" diyen Paker, daha sonra çeviribilimle kendi ilk kişisel ilişkisini aktardı. "Londra'ya gittiğim zaman, orada The School of Oriental and African Studies'te (SOAS) Türk edebiyatı tarihi dersi vermeye davet edildim. Bu benim alanım değildi, Türk Edebiyatı derslerine yardımcı olmak üzere çağrıldım, iki yıl boyunca bu görevi yerine getirdim. Tanzimat edebiyatında çevrilen eserleri saptadım bu dönemde." Bu çevirilerin neden ortaya çıkmış olduğu, yerli edebiyatla ilişkilerinin ne olduğu soruları üzerinde duran Paker, Tanzimat döneminde roman ve tiyatro gibi türlerin bir bakıma ithal edildiğine, şiir alanındaysa Avrupa edebiyatının aynı ölçüde etkili olmadığına dikkat çekti. "Bu soruların yanıtı yoktu. Edebiyat uzmanları belki bir yanıt verebiliyordu, ama edebiyat tarihlerinde belli bir yanıt yoktu. Bir çeviri akımı var, bu da edebiyatı yenileştirdi deniyordu, ama bu tatmin edici bir açıklama değildi. Bu yüzden araştırma yapmaya başladım." Saliha Paker, önce çeviribilim kuramcıları için dönemin önemli üniversitelerinden olan Amsterdam Üniversitesi'nde Even-Zohar adlı İsrailli çeviribilimcinin çoğul dizge kuram ve araştırmalarıyla karşılaşmış ve bu kuramın uygulanabilirliğine inanmış. "1985 yılında, Paris'te Uluslararası Karşılaştırmalı Edebiyat Kongresi ilk kez çeviribilim seminerlerini de içerecek şekilde düzenlenmişti. Kuralcı olmayan paradigma içinde çalışan birçok kimse vardı: Toury, Even-Zohar.. Orada verdiğim bildiri yayınlandı. Fakat Türkiye'de Türk edebiyatçılarından hiç tepki almadı. Daha sonra öğrencim olan Işın-Bengi dışında önem veren kimse olmadı. Herhangi bir değerlendirme gelmedi. Yazı Metis Çeviri dergisinde yayınlandı ve o kadar. Bu yol ancak ikinci dönemde açıldı. 1990 yılında, Işın Bengi-Öner doktora tezini verdi. Bu birincil kaynaklara dayanan ilk ampirik çalışmaydı ve bu tezin bir bölümü benim tezime verilmiş bir yanıttı. Bundan 15 yıl sonra, 2005'teyse Cemal Demircioğlu da , Işın Bengi'nin tezini geliştirerek bir bakıma Işın Hanım'a yanıt niteliğinde bir tez sundu. İşte bu süreklilik, bir çeviri tarihinin kurgulandığını gösteren bir sürekliliktir." Saliha Paker, Türk çeviribilim tarihinin ikinci döneminin başlangıcını şöyle anlattı: "1992 yılında, İngiltere'de, Mona Baker bir çeviribilim ansiklopedisi hazırlamakta olduğunu, bir bölümünü çeviri tarihine ayıracağını söyledi. Benden Türk çeviri tarihi maddesini yazmamı istedi. Konuyla ilgili bir haritanını ortaya çıktığının farkındaydım, ama ansiklopedik madde yazma gerektiğinden bunu kurgulamak zorunda kaldım. Bu sırada Tanzimat sonrası kurgulanmıştı, ama ya öncesi?" Türk edebiyatı uzmanlarıyla açıkça çeviri olarak anılmayan, ama tanımlanmaya kalkışıldığında çeviri sınıfına oturan ya da bu özellikleri taşıyan eserleri incelediklerini söyleyen Paker, bu dönemde tanımların olmadığını hatırlattı. "Bu çalışma olağanüstü gözaçıcı bir şey oldu. Sonuçta bir tarih kurguladım. Madde yazıldı. Bu dönemde Zehra Toska da, Kelile ve Dimne çevirisi üzerine çalışıyordu. Birlikte çalıştık. Bu da önemli bir açılım oldu." Saliha Paker, üçüncü dönemde yapılan çeviribilim toplantıları ve araştırmalarla çeviri tarihi konusunda, büyük yankılar uyandırmasa da çok önemli bir yol alındığını söyledi. "Türk çeviri tarihinin 13-14. yüzyılda Arapça-Farsça çevirilerle başladığı saptandı. Büyük yankılar mı uyandırdı? Hayır. .. Walter Andrews ve Zehra Toska'nın bildirileri benim için yeni bir dönem başlattı. Bu boşlukları tamamlama dönemi oldu. Bu tarihsel araştırmalar, sistemik araştırmalar, kavram incelemeleri,y kavramların kültürle bağlantısı, söylem analizine dayanan bütün bunlar o dönemde ortaya çıktı. Bu dönemde bir araştırma paradigması geliştirildi. Toury de bu dönemde önemli bir bakış açısı geliştirdi. Osmanlı dönemi kavram tanımlamalarındaki karışıklık açısından en çok yararlı olan kavram 'assumed translation' kavramı oldu." Aynı dönemde Fuat Köprülü'nün çözümlemelerini de araştırma fırsatı bulduğunu belirten Paker, paradigmaların sürekliliğinin önemine de dikkat çekti: "Paradigmaların sürekliliği önemli. Çeviri tarihinde süreklilik var ve bu süreklilik aktarılması gereken bir süreklilik. Peki neden gerekli olsun? Bu sorunun yanıtı pedagojiktir." Paker, daha sonra Osmanlı'dan Cumhuriyet'e uzanan süreçte toplumun kültürel süreklilik içinde, kopukluklarının da gözetildiği bir kurgusu üzerinde durdu. Bu tarihte hafıza kaybını önlemenin, unutulanı hatırlatmanın önemli olduğunu belirtti. Saliha Paker konuşmasını çeviri tarihi kurgulaması girişimlerinin önemli bir dönemi açtığını belirterek bitirdi: "Giriştiğimiz kurgulama, daha önce tesis edilmiş olan eski edebiyata yardımcı olarak çeviri tezini sarsıyor. .. Tek değil birden fazla çeviri tarihi var. Eski çeviri tarihi kurgusunu sarsıyoruz. Bir bakıma kurguyu söküyoruz. Sadık-serbest, Osmanlı-Cumhuriyet gibi ikili karşıtlıklar çözülüyor." Sorular kısmında çeviri tarihinin kapsam ve sınırı, şiir çevirisi, disiplinlerarası çalışmalar gibi konular üzerine gelen soruları yanıtlayan Prof. Dr. Saliha Paker'e, Okan Üniversitesi tarafından bir onur plaketi verildi. (Sabri Gürses)

Çeviribilim dergisi, güncel yayınını www.ceviribilim.com adresinde yapmaktadır.

Petersburg, Andrey Belıy
LJeviren: Sabri Gürses

" Öyküsü, Ekim Devrimi öncesi Rusya'nın, 1900 başlarındaki Petersburg'unda geçen roman, bir bakıma her şeyle, devrimle de karşı-devrimle de, devrimciyle de karşı-devrimciyle de, 'katil'le de 'maktul'le de dalga geçiyor.

" Fakat hepsinden önce de, resmî, kanıksanmış, alışılmış, basmakalıp olanın üstündeki örtüyü, hastalanmış bir deriyi acımasızca koparır gibi çekip çıkarıyor... Ne kadar zavallı, ne kadar cılk bir yara gibi görünürse görünsün, altta gizlenen 'insanî'liği gösteriyor.

" Dilimize başarıyla çevrildiğini düşündüğüm Petersburg'u okumaya hazırlanan edebiyatseverleri, canlı, düşündürücü, öğretici ve yoğun bir okuma sürecinin beklediğinde kuşku yok..." Ataol Behramoğlu, Radikal Kitap

<
Powered by Inttranews, specialized multilingual news service for interpreters, translators and 

linguists

peter