Genocide Çevirileri, Robert Fisk ve Bir Katil
Sabri Gürses
17 Mayıs 2006 günü ulusal değil, uluslar arası nitelikte bir katliam gerçekleşti. Bir avukat Türkiye'nin hukuk sisteminin en önemli makamına, Danıştay'a girerek burada bulunan hakimlere silahla ateş etti, hakimleri öldürdü ve yaraladı. Katliam bu şekliyle bile uluslar arası nitelikteydi, fakat katilin cinayetlerine İslam dininin motiflerini yüklemesi nedeniyle kesin olarak uluslar arası bir nitelik kazandı.
20 Mayıs 2006 günü İngiliz Independent gazetesi yazarı Robert Fisk, gazetesinde "You're talking nonsense, Mr Ambassador" (Saçmalıyorsunuz, Bay Büyükelçi) adlı bir yazı yayınladı. Bu yazıdan alıntılar aynı gün Haber7 adlı internet haber sitesinde "Türk Büyükelçi İngiliz yazarı kızdırdı" başlığıyla yayınlandı. Buraya "söyledi, ekledi" gibi alıntılarla bir söyleşi üslubunda aktarılan yazının başlığı "Saçmalıyorsunuz sayın Büyükelçi" olarak çevrildi. 21 Mayıs'ta Akşam gazetesinde Fisk'in yazısı "Fisk'ten Alptuna'ya soykırım eleştirisi" başlıklı bir haber olarak yer aldı. Yazıdan sadece son satır çevrildi.
22 Mayıs 2006 günü Milliyet gazetesinde Danıştay katilinin ifadesi yayınlandı. Bu akıl durduran ifadede katil, bazı kişileri yanlışlıkla öldürdüğünü söyleyerek özür diliyor:
"Öğrendiğime göre alakasız iki hâkime daha kurşun değmiş. Sekerek mi, olayın heyecanıyla mı hatırlamıyorum ki ben onlara kesinlikle hedef alıp ateş etmedim. Bunların türban aleyhindeki kararda imza ve bilgileri yoktur, özür diliyorum. Onların da bana birer tane mermi atma hakları var diye düşünüyorum."
Ermeni sorunuyla ilgili yazıların karmaşık girdabına artık alıştım, artık yeni bir katliam ve rakam karşılaştırması ortaya çıktığında şaşırmıyor, ürperiyorum. Yazıları son zamanlarda Türkçe'de sıkça yayınlanan Fisk'in, en az Londra terör olayları kadar dehşet verici olan bu olay karşısında, Türkiye için üzüntülerini belirten bir yazı yazmak yerine Türkiye büyükelçisine hakaret içeren bu yazıyı yazmasına da çok şaşıramıyorum. Fakat Danıştay katilinin ifadesinde sergilediği mantığın, Fisk'in yazısında da başka bir olay üzerinden sergilenmesine şaşırıyor, sinirleniyorum. 1914-18 yılları arasında yaşanan ve sömürgeci devletlerin büyük ölçüde sömürgelerinden topladıkları askerlerle gerçekleştirdikleri Birinci Büyük Dünya Paylaşım Savaşı'nın Çanakkale sahnesi hakkında 2006 yılında, olaydan 91 yıl sonra şunları söylüyor Fisk:
"Fakat Türk iddiaları mahirane bir şekilde hazırlanıyor. Beyrut'ta, 1915 yılında Gelibolu'da İngiliz, Fransız, Avusturalya ve Yeni Zelanda taburlarının Türk ordusunun elinde büyük kayıplar verdiği zaman yaşanan Müttefik felaketini anıyorlar. Çanakkale'de toplam -aralarında Türk askerlerinin de bulunduğu- çeyrek milyon insan yok oldu. Beyrut'taki Türk elçiliği haklı olarak Gelibolu'nun savaşan uluslarının bu düşmanlıkları uzlaşma, dostluk ve karşılıklı saygı davranışlarına dönüştürdüğünü belirtiyor. İyi bir deneme. Fakat Gelibolu'daki kan banyosu yüzbinlerce İngiliz, Fransız, Avusturalyalı, Yeni Zelandalı -ve Türk- kadın ve çocuğun planlı cinayetini içermiyordu."
Tüylerim ürperiyor. Danıştay katili yanlışlıkla öldürdüklerinden özür diliyor. Fisk ölenler arasındaki "Türkleri" iki çizgi arasına alarak 1915 yılında, Çanakkale'de plansız bir şekilde çeyrek milyon insanın öldüğünü söylüyor. Aklım duruyor. Plansız bir şekilde Osmanlı topraklarını işgale gelen bu İngiliz, Fransız, Avusturalyalı ve Yeni Zelandalılar kim? Çanakkale'de gerçekten ne için bombaladılar Osmanlı taburlarını, Osmanlılar Avrupa topraklarını işgal ettiği için mi? İngiliz Fisk Gelibolu'da İngilizlerin, sömürgelerinden topladığı askerlerle yaptığı plansız "kan banyosu" için pişman bile değil mi?
Çeviribilim