Bir Çeviri Hikayesi
Sabri Gürses
Yayınevinin bürosuna gidiyorum. Çevirdiğim kitap yayınlanmış, ben iki gün önce kitapçıda görmüşüm, şimdi de bana verilecek kitap kopyalarını almaya gelmişim yayınevine. Kitabı yayına hazırlayan editörü görüyorum, el sıkışıyoruz, "Beş dakika bekler misin," diyor, "şimdi geleceğim." Etrafta bir koşuşturma var, "Peki," diyorum, boş görünen bir masaya oturuyorum. Birisi gelip "Siz mi çevirdiniz," diyor, "çevirilerinizi okuyoruz." "Teşekkür ederim," diyorum, "umarım beğeniyorsunuzdur." Bir bardak çay getiriyor bana. Sonra bekliyorum.
Bir on dakika kadar sonra editör, yayınevinin mali sorumlusuyla birlikte geliyor. Onunla da el sıkışıyoruz, oturuyorlar. Bir tane kitap getirmişler, masaya bırakıyorlar. Bir an kitaba bakıyoruz hep birlikte, sessizce.
"E, hayırlı olsun," diyorum. "Evet," diyorlar, "hayırlı olsun."
Sonra mali sorumlu, "Şimdi," diyor, "kitabı yayına hazırlamak için uğraştık, birkaç ek bölüm vardı, onları çevirttik. Para harcadık." "Eyvah," diyorum içimden, "üste para isteyecekler." "Bir çevirmen daha bulduk, kitabın kontrolünü yaptırdık, uğraştık."
"Sözleşmeye göre hakkınız vardı," diyorum, "bana haber verebilirdiniz, çeviriyi teslim aldıktan sonra inceleyip metin üzerinde çalışma talep edebiliyorsunuz."
"Evet, evet," diyor, "biz öyle yapmayı uygun görmedik."
"E, peki," diyorum, kitapta ne gibi değişiklikler yaptıklarını bilmiyorum, onları anlatmalarını umuyorum.
"Bunun sonucunda," diyor, "sen yirmi kitap istemişsin,-"
"Evet, sözleşmeye göre öyle, yüzde biri işte, kaç tane bastınız?"
"İki bin bastık, yirmi tane yani, ama biz sana bu koşulda bunu vermeyeceğiz."
"Nasıl yani?"
"Sana yirmi kitap vermeyeceğiz kardeşim." Şaşkınlıkla gülüyorum, anlamadan. Editör hiç konuşmuyor, dönüp ona bakıyorum, ses etmiyor yine.
"İyi de, sizin için önemli bir maliyet bile değil ki bu, yirmi kitap, tanesi iki üç lira olsa, kirk elli lira eder."
"Yok, öyle değil hesap, bana tanesi altı liraya mal oluyor, ama satış fiyatı yirmi beş liradan toplamı dört yüz elli lira eder.."
"İyi de ben kitapları satacak değilim ki.."
"Neyse ne, ben sana yirmi kitabını vermeyeceğim. Ayrıca sen paragözmüşsün, bunu anladık. Sana bir kitap vereceğiz yine de." Hayretle bakıyorum yüzüne. Gülsem mi, ağlasam mı? "Zaten seni bize gönderen kişi de paragöz olduğunu söylemişti, para için çevirir demişti." Altı taksite bölünmüş ödemeleri her seferinde geciktirmişler, iki kez de ödemeyip bir iki ay sonrasına çek vermişlerdi. Hayatımın ilk iş karşılığı çekini onlardan almıştım.
Konuşma sona eriyordu. "Peki ikinci baskıda ne olacak?" dedim olacakları tahmin ederek. "Bizimle doğru dürüst ilişki kursaydın para kazanırdın, ama şimdi bu kitabı da o çevirmene tekrar çevirteceğiz, ikinci baskıda senin çevirini kullanmayacağız. Bu kadar." Güldüm, kitabın telifi geçmişti, şaşırmamıştım, "Yani ne diyeyim, bu yaptığınızı erdemli buluyor musunuz peki?" diye sordum. "Elbette, neden olmasın" dedi mali sorumlu. Ayağa kalkıp başka bir odaya gittiler. Masada kitapla yalnız kalmıştım. Üzgün değildim, çünkü şaşırmamıştım, kitabı aldım, yayınevinden ayrıldım. Çevirdiğim kitapla sokaktaydım.
Mesel: Telifi geçmiş kitapları çevirirken emeğinizin hakkını almak ve korumak için özel yollar bulmak gerekir. Her yayıneviyle çalışmayın, çalıştığınız yayınevinin yayıncılık kimliğini inceleyin, değerlendirin ve meslektaşlarınızdan soruşturun. Yayıneviyle yaptığınız sözleşmenin sağlam bir sözleşme olmasına özen gösterin (Kitap Çevirmenleri'nin önerdiği tip sözleşme bu tür bir söyleşme sayılabilir). Çevirmenlik sırasında birçok kez güceneceğiniz haller yaşayacaksınız, hazırlıklı olun, haklı olduğunuz sürece sözlü tartışmaya girmeyin gülüp geçin.
Çeviribilim