Savaşta Kime Çeviri Yapmalı?
Seth Hettena'dan aktaran Sabri Gürses Savaş çevirmenliği yapan çevirmenlerin yaşadığı sıkıntılara ilişkin bir haber, gazetelerde kişisel ayrıntılara yer verilmeden, politik vurgularıyla yer aldı. Özellikle Hürriyet'te yer alan haber ilginç vurgular içeriyor: "Amerikalı yetkilileri ikna edip Güney California’ya taşındı ve siyasi mülteci oldu.." "San Diego merkezli bir şirketle anlaşıp.." "Bu uyarıya rağmen tercümanlık görevine devam eden Çelik ve Dalkılıç.." "Çelik ve Dalkılıç, ‘Türkiye’ye dönerlerse işkence göreceklerini, hatta öldürüleceklerini’ iddia edip Amerikalı yetkililerden 3 buçuk ayda siyasi iltica hakkı aldı. Kendilerine sahip çıkmadığını iddia ettikleri tercümanlık şirketi Titan’a 1 milyon dolarlık tazminat davası açan ikili, Amerikalı muhabire, ‘Burada iş bulamıyoruz. Eski hayatlarımızı özledik’ dedi." Buna karşın Seth Hethena'nın American Associated Press'e yazdığı haberde ilginç ayrıntılar var. Ulusal orduyla işletmesini büyük ölçüde şirketlerin üstlendiği bir ordunun ilişkisi sözkonusu olduğu durumlarda karmaşık sorunların doğabileceğini gösteriyor. Bu habere göre olaylar çevirmenler açısından her yönüyle kötü gelişmiş: Turist rehberliği yapan Tuncay Çelik (43), 2003 yılının Şubat ayında, Titan adlı bir şirketin Irak'taki Amerikan ordusu için çalışmak üzere çevirmen aradığını öğrenerek işe başvurmuş ve kabul edilmiş. 173. Hava Tugayı'yla çalışmak üzere Kerkük'e gönderilmiş. Burada 40 çevirmen varmış ve içlerinden biri de kendisi gibi çalışmaya gelmiş olan Savaş Dalkılıç'mış (46). Temmuz ayında bizde Çuval Harekatı olarak bilinen, ABD askerlerinin Türk subaylarını tutuklaması olayı gerçekleşmiş. Bu askerlerin tutuklanması ve sorgusu sırasında çeviri yapılması gerekmiş. Olayın ardından orada bulunan Türk gözlemciler ("observers") bu çevirmenlerden olaylara ilişkin bilgi istemiş ve bilgi vermezlerse Türkiye'ye dönemeyeceklerini söylemiş. Bilgi veren bazı çevirmenler ülkeye dönebilmiş, Çelik ve Dalkılıç'sa, ABD güçlerinin hizmetinde çalışmaları ve Titan yetkililerinin onlara bilgi vermemelerini söylemesi nedeniyle bilgi vermemişler. Fakat Titan şirketi de onların güvenliğini sağlamak üzere bir çabada bulunmamış. Bağdat'taki bir sığınağa gönderilmişler, ama buraya kabul edilmemişler. Şirket onlardan "kurtulmayı," Türkiye'ye göndermeyi düşünüyormuş. Almanya'ya bırakıp "ortadan kaybolduklarını söylemek" gibi öneriler de gelmiş. Temmuz ayının sonunda bir askeri uçağa bindirilmişler ve Delaware'e, Dover hava Kuvvetleri Üssü'ne götürülmüşler. Üç buçuk ay bir hapishanede kalmışlar. Titan şirketinden hiçbir haber alamadıkları bu sürenin sonunda, Kasım ayında göçmen davalarına bakan bir yargıç onları "barınağa" ("asylum") göndermiş. Çelik ve Dalkılıç iki yıl önce olan bu olay için, Titan şirketine ve onun taşeronu SOS International Ltd.'e 1'er milyon dolarlık tazminat davası açmışlar. Avukatları, Uluslararası Af Örgütü ABD şubesinin eski başkanlarından Paul Hoffman'mış ve dava devam ediyormuş. Çelik ve Dalkılıç'a göre şirket ayda 6000 dolar ödemeyi vaat etmiş, fakat 1500 dolar ödemiş. İddiaya göre Titan ABD hükümetinden çevirmenlerin ücretlerini almış, fakat aradaki farka el koymuş. Bu iddiayı red eden şirketler, çevirmenlerin bir Türk taşeron tarafından işe alındığını ve ödemelerini onun yaptığını söylemişler. Çelik ve Dalkılıç artık Güney Kaliforniya'da yaşam mücadelesi veriyormuş. Çelik, "Geride bıraktığımız hayatları özlüyoruz," demiş. "Kimse olmamak, bir hiç olmak acı veriyor. Burada bir geçmişimiz yok. Kimse bizi tanımıyor. İş bulmak olanaksız. Ne yapacağımızı bilmiyoruz."
Çeviribilim