Çeviribilim

20 Aralık 2005

Edebiyatta Tercümenin Rolü ve Halide Edip Adıvar

İstanbul Üniversitesi kütüphanesinin tozlu raflarından olağanüstü güzellikte bir kitapçık buldum. Edebiyatta Tercümenin Rolü adlı kitapçığı ilk olarak Halide Edip Adıvar'ın yaşamöyküsünü incelerken fark ettim, eserleri sıralanırken pek ayrı olarak belirtilmeyen bu eser, internet üzerinde de sadece tek bir yaşamöyküsünde yer alıyordu. Halide Edip Hanım, İstanbul Üniversitesi'nde 1942-43 yılında yapılan konferanslarda yapılan bir konuşmanın metnini içeren bu kitapçıkta, Cumhuriyet öncesi ve sonrası çeviri çalışmalarını incelikle değerlendiriyor. Fakat Cumhuriyet dönemine ilişkin değerlendirmesi özellikle ilginç gözlemler içeriyor: "Bizde en son, en tabiî mânasiyle tercüme Cumhuriyet devrinde başlar. Âdeta bir sağanak, bir tufan halini alan bu tercüme mesaisi bugün birçok sahalara yayılmıştır. Bu tercüme işi yalnız, resmî değil, ayni zamanda bütün kitapçıların birbirleriyle yanşa çıktıkları bir saha olmuştur. Tercüme, bugün her milletin dilinden yapılıyor, ve sayı itibariyle Tanzimat’tan beri en çok tercüme yapan devir hiç şüphesiz Cumhuriyet devri oluyor. Fakat artık, Divan edebiyatı devrinde olduğu gibi münevverler herhangi bir harsın içine kendilerini daldırıp içinde kendilerini kaybetmiş ve Tanzimat’ta olduğu gibi bir tek dil ve harsa bağlanmış değildirler. Çok garip olarak bizim bugünkü tercüme faaliyetimizin, İngilizlerin Elizabeth devri tercüme faaliyeti —bazı istisnalarla— çok hatırlatan yerleri vardır. Birinci benzeyiş, ne bir tercüme nazariyesi, ne esaslı bir plân, ne de esaslı bir tenkit yapmamızdır. Gerçi ortalıkta tenkit adı altında bir şamata vardır. Fakat bu da —az istisnalarla— bir lise zihniyetini, yabancı diller mektebinde herhangi bir sınıfa lisan öğretme ve tercüme yaptırma tavsiyesi derecesini geçmemiştir. Yâni, tercüme tenkidi bugün, kelimelerin lügat mânalarına uyup uymadığı meselesi üstünde en çok durur, münekkidin şahsî temayülüne göre, yabancı bir syntax'ı ne dereceye kadar dilimize sokup sokamadığımıza inhisar eder.

Elizabeth devri tercümelerinde de ayni hamle, ayni coşkunluk ve bereket vardı. Fakat bu daha ziyade şiir sahasında idi. Bu devrin tarih, klâsik ve felsefe tercümeleri, bilhassa nesir olan tercümeleri daha kudretli ve sağlamdı. Fakat bu tercüme devri geçer geçmez, lehte, sleyhte çok tenkit yapıldığı gibi, birçok ta tercüme nazariyeleri ortaya atıldı. Yalnız, bugün herkesin üstünde birleştiği hakikat şudur: o devir büyük bir millî edebiyatın tercüme ile malzemesini zenginleştirdi, bu suretle İngiliz edebiyatının belki en büyük devrinde mühim bir rol oynadı.

Aynı neticeyi, bizim de belki ilerde çok tenkide uğrıyacak olan bugünkü tercüme faaliyetimiz için temenni edelim, ve yaratıcı kabıliyeti biraz durmuş gibi görünen edebiyatımızın bu tercüme devrinden sonra canlı ve yeni bir edebiyat devri açacağına inanalım. ..

"1- Çok ve zıt menbalardan tercüme yapıyoruz; bu bize zengin ve nev'i çok bir edebiyat verebilir. Fakat bundan evvel bu zıt zevkleri, fikirleri ve tarzları birbirine ahenkle örmek lâzımdır, yani bunların arasında nâzım vazifesi gören bir kıymet olmazsa fikir ve sanat hayatımızda bir anarşi doğabilir; ağızı kalabalık, şamatalı ve ölçüsüz bir edebiyat çığırı açabiliriz.

2- Âciz kanaatimce buna karşı gelebilmek için, şekil, metot ve bol sanat malzemesi arasında tek nâzım ve esas unsur kendi yerli ruhumuz, kendi kaynaklarımız, bütün tarih ve edebiyatımîzdaki milli mirasımızdır. ..

"Aziz arkadaşlar,

Size en son tavsiyem şudur. İyi, kötü, fikir ve sanat âleminde yer almış eserlerin tercümelerim okuyunuz. Bilhassa, —eğer tercüme yapmağa niyetiniz varsa— asıllarını okuyabilseniz de yine tercümeleri okuyunuz. Çünkü iyi tercüme kadar fena tercümeden de almacek ders vardır. Fakat bütün bu kıymetler malzemeye nâzım unsur vazifesini görecek olan kendi edebiyatımızın seyrini tarih boyunca takip edin. Her biriniz, geçmiş ve hattâ nisbeten yeni olan Türkçe telif eserlerini okumağı ihmal etmeyin. Fakat her biriniz, bunların arasından bir veya ikisini gönlünüze göre seçerek tekrar tekrar okuyun, yanınızda gezdirin. Tabiî olarak böyle bir eset mizaca gere biraz değişir. Meselâ İngilizlerin —bilhassa münevver ve muharrir tabakası— ekseriyetle Kitab-ı Mukaddes ve Shakespeare'i okurlar, yanlarında gezdirirler. Bunların böyle seçilip okunması bilhassa İngiliz dilindeki büyük mevkileri içindir. Ben, şahsen, bilhassa güzel Türkçesi için Süleyman Dede'nin Mevludu ile, Kısas-ı enbiya'nın bazı parçalarını bilhassa yukarıda zikrettiğim Kas bin Said'den tercümesini yammda gezdirir ve okurum.

Aziz arkadaşlar,

Biz, tercüme yoliyle dilimize getirdiğimiz zengin fakat karışık malzemenin nâzım unsuru olarak kendi harsımıza bugün hemen her zamandan fazla mevki vermek mecburiyetindeyiz. Bu malzemeden bir gümbürtü değil, yepyeni bir orkestrasyon çıkarmak sizin ve sizden sonrakilerin vazifesi ve rolüdür." (s. 274-276, abç. Kitapçığa ulaşmamı sağlayan Şirin Baykan'a teşekkür ederim. Sabri Gürses)

Çeviribilim dergisi, güncel yayınını www.ceviribilim.com adresinde yapmaktadır.

Petersburg, Andrey Belıy
LJeviren: Sabri Gürses

" Öyküsü, Ekim Devrimi öncesi Rusya'nın, 1900 başlarındaki Petersburg'unda geçen roman, bir bakıma her şeyle, devrimle de karşı-devrimle de, devrimciyle de karşı-devrimciyle de, 'katil'le de 'maktul'le de dalga geçiyor.

" Fakat hepsinden önce de, resmî, kanıksanmış, alışılmış, basmakalıp olanın üstündeki örtüyü, hastalanmış bir deriyi acımasızca koparır gibi çekip çıkarıyor... Ne kadar zavallı, ne kadar cılk bir yara gibi görünürse görünsün, altta gizlenen 'insanî'liği gösteriyor.

" Dilimize başarıyla çevrildiğini düşündüğüm Petersburg'u okumaya hazırlanan edebiyatseverleri, canlı, düşündürücü, öğretici ve yoğun bir okuma sürecinin beklediğinde kuşku yok..." Ataol Behramoğlu, Radikal Kitap

<
Powered by Inttranews, specialized multilingual news service for interpreters, translators and 

linguists

peter